14 Mart 2010 Pazar

Martı Balık Evi


Martı Balık evi dün akşam gayet kalabalık bir grupla yemek yediğimiz hoş bir mekan. Baştan başlayalım ve önce mezeleri konuşalım: tabi hepsi için yorum yapamamakla beraber bizim sipariş verdiğimiz mezeler gayel lezzetliydi fakat ortaya serpme olarak istediğimiz tabaklar biraz küçüktü. Tabi durum böyle olunca bizim aç ekibimiz ekmek olayını biraz abartmış oldu. Ara sıcaklar gayet lezzetliydi özellikle balık kokoreç bol baharatıyla beni çok cezbetti. Tabi herkez karnını ekmek ve mezelerle fazlaca doyurduğu için ekibin geneli balık yiyemedi. Doymayanlar için masaya gelen ızgara deniz levreği ise tadına baktığım kadarıyla çok güzeldi.

Benim için en önemli kısım ise tatlılar. Menüde olanlar balık restoranlarının olmazsa olmazı patlıcan tatlısı, dondurmalı irmik ve sıcak helva. Hepsini tatma şerefine nail olabildim ve aslında hepsini beğenmekle beaber bence patlıcan tatlısı en başarılısıydı.

Yemekler dışında diğer ayrıntılardan bahsedecek olursak; kocaman bir oyun odasının olması çocukları olan 2 çift arkadaşımızın bize katılmasını sağladı. Bu konuda mekan sahiplerine teşekkur ederiz. Biz rezervasyon yaparken üst katı tercih ettik bunun bir sebebi oyun odasına yakın olması diğer sebebi ise üst katta canlı müziğin bulunmasıydı. Hoş, insanı yormayan müziklerle bir abimiz gitarıyla bize yemek boyunca eşlik etti.

Evet sonunda en önemli konuya geldik: hesap. Yemeklerin kalitesi, ortamın hoşluğu ve bir balık restoranı olmasını göz önünde bulundurunca hesap bize çok makul göründü. Eğer yorumlarımı dikkate alıp gitmeye karar verirseniz, şimdiden afiyet olsun....

12 Mart 2010 Cuma

Veda


Veda aslında bir filmden çok bir belgesel tadındaydı. Ataturk'un hayatını bilen bizler için öyle olmasıda çok doğaldı. Yinede ben ve benimle beraber izleyen 3 kişi de bu filmden Mustafa Kemal'in hayatının bilmediğimiz ve farklı farklı detaylarını(eminim bu düşündüğümden çok daha fazladır)öğrenmiş olduk. Benim için Salih Bozok'un Ata'nın ölümünden sonra intihar girişiminde bulunduğunu öğrenmek gerçekten şaşırtıcıydı.

Ölüm döşeğindeki Atatürk'ün doktorunun Salih Bozok'a sorduğu: "Hiç mi kıskanmadınız Mustafa Kemal'i?" sorusuna verdiği “ Bir insan hiç Ağrı Dağı'nı ya da gökteki bir bulutu kıskanabilir mi?” cevabı kafasında Atatürk'ü ne kadar farklı bir yere oturtmuş ve onu nasıl bir sevgiyle sevmiş olduğunu öyle yalın anlatıyor ki bu sevgiyi kıskanmamak elde değil.

Benim açımdan film gayet etkileyiciydi hatta filmin büyük bir kısmını gözlerim dolu olarak izlediğimi söyleyebilirim. Sadece çarpışma ve savaş sahneleri daha gerçekçi olabibirdi diye düşünüyorum.

Başka bir ayrıntı da: Zülfü Livaneli'nin müzikleriyle büyümüş ve yaptığı her işi hayranlıkla izleyen biri olarak filmden sonra aklımda kalan tek parça Atatürk'ün ölüm anında fonda çalan müzik olduğunu söyleyebilirim.

İzlenmesi gerekir mi: kesinlikle evet.